I-ENERJİ POLİTİKALARIMIZ

Türkiye’nin enerji politikası; ülke enerji ihtiyacının amaçlanan ekonomik büyümeyi gerçekleştirecek, sosyal kalkınma hamlelerini destekleyecek ve yönlendirecek şekilde, zamanında, yeterli, güvenilir, ekonomik koşullarda ve çevresel etki de göz önüne alınarak sağlanması olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede olmak üzere, yerli kaynakların mümkün olabildiğince hızlı bir şekilde devreye girebilmesi için devlet ve özel sektör ile yabancı sermayenin enerji alanında yatırımlarının artırılması amacıyla önemli çabalar harcanmaktadır. Ülkemiz enerji politikaları önceliklerine göre beş ana başlıkta toplanabilir:

  • Sektörün liberalleşmesi, enerji piyasasında rekabet ortamı yaratılarak sektör verimliliğinin artırılması ve şeffaflığın sağlanması,
  • Doğunun zengin enerji kaynaklarının batı piyasalarına taşınmasında Türkiye’nin enerji koridoru görevini üstlenmesi,
  • Enerji talebinin karşılanmasında dışa bağımlılık oranı giderek artan ülkemizde enerji güvenliği için gerekli faaliyetlerin önceliklendirilmesi,
  • Enerji kaynaklarının değerlendirilmesi ve tüketilmesinde çevre ile etkileşimin dikkate alınarak sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde faaliyet gösterilmesi,
  • Çağdaş ülkeler arasında yerimizi alabilmek için enerji teknolojileri çalışmalarının yoğunlaştırılması.

1980 sonrasında dünyada birçok ülkede gündeme alınan elektrik enerjisi sektörünün yeniden yapılandırılması çalışmaları yansımasını Türkiye’de de göstermiştir.  Türkiye bu açılımı 1985’ten beri tartışmış, 1990 yıllarda uygulamaya geçmiştir. Çeşitli anayasal ve yasal düzenlemeler yapılmış, kurulan yatırım ve finansman modelleri ve genel olarak devletin %100 alım garantisi ile özel sektörün katılımı sağlanmıştır. Bu noktada elektrik fiyatlarının yüksek seviyelerde oluşması ve uzun yıllara endeksli sözleşmeler tam rekabet piyasasına geçişi zorlaştıran bir tablo ortaya çıkmıştır. Süreç içersinde elektrik enerjisi sektörünün serbestleştirilmesi ve buna bağlı olarak düzenlenmesi ve denetlenmesi amacıyla 3 Mart 2001 tarihinde “Elektrik Piyasası Kanunu” çıkartılmıştır. Bu kanun ile Türkiye, özel hukuk hükümlerine göre işleyecek, rekabetin esas olduğu, kamunun tamamen düzenleyici bir role çekildiği şeffaf ve etkili işleyen serbest bir elektrik piyasası oluşturma çabası içerisinde bulunmaktadır. Kanunda öngörülen geçiş sürecinin sona ermesiyle Yeni Elektrik Piyasası 3 Eylül 2002 tarihinde açılmıştır.

Yeniden yapılanma çalışmalarının ve piyasaların işlerlik kazanması ile ETKB sadece makro düzeyde enerji politikalarını düzenleyecek olup, EPDK piyasanın belirlenen makro politikalarla uyumlu çalışması için piyasa içi kontrol, düzenleme ve denetleme faaliyetlerini yürütecektir.

II-ENERJİ ARZ VE TALEBİ

1990 yılında 25.5 Mtep olan birincil enerji kaynakları üretimi, 2002 yılında 24.6 Mtep olarak gerçekleşmiştir. Buna karşılık toplam birincil enerji kaynakları arzı hızlı bir şekilde artmış olup, 1990 yılında 53 Mtep iken 2002 yılında 78.4 Mtep olmuştur. Enerji üretiminin yavaş, talebin ise hızlı artması neticesinde, Türkiye enerji ithalatı da hızla artmıştır. Net enerji ithalatı 1990 yılındaki 28.5 Mtep’den 2002 yılında 53.5 Mtep’e ulaşmıştır. Böylece Türkiye toplam enerji arzının 1990 yılında %54’ü, 2002 yılında ise % 68’i net ithalatla karşılanmıştır.

Ülkenin elektrik enerjisi talebi de hızla artmaktadır. 1990 yılında 56.8 TWh olan tüketim 2002 yılında 132.6 TWh’e ulaşmıştır. 1990 yılında 16.3 GW olan kurulu güç kapasitesi ise 31.8 GW’a ulaşmıştır.

2002 yılında birincil enerji kaynakları üretiminin %47.4’ünü kömür, %11.8’ini petrol ve doğal gaz, %12.2’sini hidrolik ve jeotermal, %4.3’ünü diğer yenilenebilir kaynaklar ve %24.3’ünü ticari olmayan yakıtlar oluşturmuştur. Buna karşılık 2002 yılı nihai enerji tüketiminin %42.7’si petrolden, %19.9’u kömürden %1.8’i yenilenebilir enerji kaynaklarından, %10.2’si ticari olmayan kaynaklardan karşılanmıştır.

Ülkemizde elektrik enerjisi ağırlıklı olarak termik ve hidrolik kaynaklardan karşılanmaktadır. Jeotermal ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının payı ise henüz oldukça düşüktür. Termik üretimde linyit önemli bir yer tutmakta, doğal gazın payı ise artmaktadır. 2002 yılı elektrik enerjisi kurulu güç kapasitesi 31486 MW olup, bunun %61.4’ü termikten, %38.4’ü hidrolikten, % 0.1’i jeotermalden ve %0.1’i de rüzgardan sağlanmıştır.

III-YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI POTANSİYELİ

Rezervlerimizin dünya rezervleri içerisindeki yeri incelendiğinde; kömür rezervi ile jeotermal ve hidrolik enerji potansiyeli, dünya kaynak varlığının yüzde 1’i civarındadır. Petrol ve doğal gaz rezervleri ise son derece kısıtlıdır. Toryum rezervi dünya rezervinin %54’ünü oluşturmakla birlikte bunun değerlendirilmesi henüz tecrübe safhasında olan toryum santrallarının gelişmesine bağlıdır.

Ülkemizde hemen her türlü enerji kaynağı mevcut olmakla birlikte, linyit ve hidrolik enerji kaynağının dışındaki enerji kaynakları ihtiyaçlarımıza cevap verebilecek miktarda değildir. Yerli enerji kaynağı üretiminde hidrolik enerji ve kömür önemli bir yer tutmakla beraber, tüketimde kömür ile birlikte çok uzun yıllardan beri petrol ve son yıllarda da doğal gaz önem kazanmıştır. İkincil enerji kaynağı olan elektrik enerjisi tüketiminde ise 1980’li yıllardan itibaren önemli artışlar kaydedilmiştir. Ülkemizin gelişmesi ve sanayileşmesine paralel olarak artacak olan talebin güvenilir olarak karşılanması çerçevesinde gerek birincil gerekse ikincil enerji kaynakları üretim ve arzlarında önemli artışların olması beklenilmektedir.

Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları bakımından oldukça zengin rezervlere sahip olmasına karşın, bu kaynakların  elektrik üretimindeki payı  hidrolik dışında son derece düşüktür. Aşağıda yenilenebilir enerji kaynak potansiyelimiz başlıklar halinde sunulmaktadır:

Jeotermal:Türkiye’de ilk jeotermal araştırmalara 1960’ın başlarında MTA tarafından başlanmıştır. Bulunan 170 sahanın %95’ini oluşturan 161 adedindeki jeotermal akışkan düşük ve orta sıcaklığa sahip olup ısıl uygulamalara (direkt kullanıma) uygundur. Isıl uygulamalar için Türkiye’nin muhtemel teorik potansiyelinin 31500 MWt olduğu değerlendirilmektedir. Bu potansiyeli ile ülkemiz dünya ölçeğinde 7. sırada yer almaktadır. Elektrik üretimine uygun sahalarda açılan kuyularda belirlenen ilk üretim verileri Türkiye’nin 765 MWe’lik jeotermal elektrik enerjisi potansiyelini kanıtlamakta olup, muhtemel elektrik enerjisi potansiyeli için 4500 MWe değeri ileri sürülmektedir.

Rüzgar: Ülkemizde rüzgar enerjisi ölçümleri iklim amaçlı olarak Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (DMİ) tarafından yapılmaktadır. Rüzgardan enerji üretimi için mevcut potansiyelin ve uygun yerlerin belirlenmesi kapsamında yapılan rüzgar ölçümleri ise EİEİ tarafından sürdürülmektedir. Türkiye’de yerleşim alanları dışında 10 m yükseklikteki rüzgar hızı yıllık ortalaması 6 m/s’dir. Rüzgar enerjisi üzerinde yapılan teorik çalışmalara göre, Türkiye’nin karasal alanlarında 400 milyar kWh/yıl brüt potansiyel ve 120 milyar kWh/yıl teknik potansiyel olduğu hesaplanmıştır. OECD verilerine göre Türkiye’nin rüzgar enerjisi teknik potansiyeli 83.000 MW, ekonomik potansiyeli ise 10.000 MW kadardır. Bu değerler Türkiye’nin önemli bir potansiyeli olduğunu göstermektedir. Ancak halen ülkemizde toplam kurulu güçleri 18.9 MW olan 3 adet rüzgar santralı işletmede bulunmakta olan, bunların toplam kurulu güç içindeki payı 2002 sonu itibariyle %0.54’dür.  EİE ve DMİ’nin ortak çalışması sonucu hazırlanan rüzgar atlası Haziran 2002’de yayınlanmış olup, yerden 50 metre yükseklikteki rüzgar hızları açısından ülkemizin en yüksek potansiyeline sahip bölgeler Ege, Marmara ve Doğu Akdeniz Bölgeleri olarak görülmektedir.

Güneş: Türkiye coğrafi konumu açısından 36-42 oN enlemleri arasında yer almakta ve güneş kuşağı içerisinde bulunmaktadır. DMİ Genel Müdürlüğü’nde mevcut bulunan 1966-1982 yıllarında ölçülen güneşlenme süresi ve ışınım şiddeti verilerinden yararlanılarak EİE tarafından yapılan çalışmaya göre yıllık ortalama güneşlenme süresi 2640 saat (günlük toplam 7.2 saat), ortalama toplam ışınım şiddeti 1311 kWh/m2-yıl (günlük toplam 3.6 kWh/m2) olduğu tespit edilmiştir. Bu verilerin değerlendirilmesi ile Türkiye’nin bir yılda ortalama 26.4 milyon tep termal, 8.8 milyon tep elektrik enerjisi teknik potansiyeline sahip olduğu belirlenmiştir. Türkiye’nin en fazla güneş enerjisi alan bölgesi Güneydoğu Anadolu bölgesi olup bunu Akdeniz Bölgesi izlemektedir.

Hidrolik: Yurdumuz, hidrografik olarak 26 akarsu havzasına ayrılmıştır. Türkiye’nin teorik hidroelektrik potansiyeli brüt 433 milyar kWh, teknik yapılabilir potansiyeli 216 milyar kWh, ekonomik yapılabilir hidroelektrik potansiyeli ise 125 milyar kWh olarak hesaplanmıştır. Ancak 2001 yılında yapılan bir ön değerlendirme çalışmasına göre de, ilave 39 milyar kWh daha ekonomik potansiyel olabileceği ve bunun 19 milyar kWh’in küçük HES potansiyeli olacağı tespit edilmiş olup, bu konuda çalışmalar sürdürülmektedir. 2002 yılı itibariyle 125 milyar kWh ekonomik potansiyelin %35’i işletmeye alınmış, %8’i inşa halinde, %57’si ise planlama aşamasındadır.

Deniz-Dalga-Akıntı: Türkiye’de ayrıca deniz dalga ve boğaz akıntı olanağı vardır. Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi tuzluluk gradyanının farklı oluşu nedeniyle İstanbul ve Çanakkale boğazlarında üst ve alt akıntılar oluşmuş bulunmaktadır. Akıntının hızı birçok yerde 8 knot (14.8 km/h) olarak saptanmıştır. Bu değer önemli bir kinetik enerji potansiyeline işaret etmektedir ancak, boğaz trafiği bu enerjinin kullanımını kısıtlamaktadır. Türkiye’nin açık kıyı uzunluğu 8210 km’dir. Ancak, ülkemizde dalga ölçüm ve gözlemleri bulunmamaktadır..

Biyokütle: Modern biyokütle enerji; hızlı büyüyen özel türlerden oluşan enerji ormanı ürünleri ile orman ve ağaç endüstrisi atıkları, özel olarak yetiştirilen enerji tarımı ürünleri (C4 bitkileri), tarım kesiminin bitkisel artıkları ve hayvansal atıkları, kentsel atıklar (kanalizasyon ve çöp) ve tarımsal endüstri atıklardan oluşmaktadır. Türkiye’de enerji ormancılığı ve enerji tarımı hızla geliştirilmesi gereken konulardır. Enerji ormancılığı için uygun alanın yaklaşık % 15 kadarı bu amaçla değerlendirilmiş durumdadır, ama % 85’i beklemektedir. Enerji tarımı ülkemizde hemen hiç el atılmamış bir konudur. Çöp santralları ile ilgili de birkaç belediyenin çalışması devam etmektedir. Türkiye’de biyogaz ile ilgili çalışmalar 1957 yılında başlatılmış ve 1987 yılında anlaşılamayan bir nedenle kesilmiştir.

Hidrojen: Hidrojen gazı her türlü birincil enerjiyi, örneğin güneşi, kömürü, rüzgarı kullanarak, suyun oksijen ve hidrojene ayrılması suretiyle elde edilebilir. İkincil bir yakıt olmasına karşın, güneş enerjisinden kolaylıkla ve masrafsız olarak elde edilebildiği için, güneş-hidrojen sistemi olarak adlandırılan bu yöntem,  geleceğin yakıt üretim sistemi olarak kabul edilmekte olup, konu üzerinde yoğun çalışmalar dünyanın her tarafında sürmektedir. Bu yöntemle elde edilen hidrojenin yeniden oksijenle birleşmesi sonucu büyük bir enerji elde edilmekte ve atık ürün yine su olmaktadır. Kolaylıkla anlaşılacağı gibi, güneş enerjisi devam ettiği sürece, dünyanın enerji sorununu çözmek için kullanılacak bu enerji ile okyanuslardan elde edilecek hidrojen tutarı, milyarlarca yıl yetecek enerjiyi devamlı olarak üretebilecektir. Türkiye’nin henüz ulusal bir Hidrojen Programı bulunmamak birlikte İstanbul’da Hidrojen Enerji Merkezi kurulması ile ilgili çalışmalar başlatılmıştır.

IV- NİÇİN YENİLENEBİLİR ENERJİ

Enerji, ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden birisi durumundadır. Artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyümektedir. Buna karşılık enerji tüketiminin mümkün olan en alt düzeyde tutulması, enerjinin en tasarruflu ve verimli bir şekilde kullanılması ve mümkün olduğunca yerli kaynakların kullanımının artırılması gerekmektedir. Çünkü,

– Enerji kaynaklarının üretim ve temin maliyeti yüksektir. Enerji projeleri, uzun planlama, gelişim ve yatırım süreleri, yüksek finansman ve gelişmiş teknoloji gerektiren yatırımlardır.

– Petrol ve doğal gaz gibi kaliteli fosil yakıt varlığı zaman içinde azalırken, bu kaynakların stratejik önemi yükselecek, bu kaynakların yerini dolduracak yeni enerji kaynakları geliştirilmediği sürece, fiyatları artış eğilimi içine girecektir.

– Enerji kaynakları açısından zengin olmayan ülkemizde, bu alanda halen %68 düzeyinde bulunan dışa bağımlılık, tüketim gelişirken zaman içinde artacaktır.

– Enerji kaynakları, üretim ve tüketim aşamasında çevreyi olumsuz etkileyen özelliklere sahiptir. Çevresel sorunların giderilmesi ise önemli bir maliyet unsurudur. Küresel kirlenme uluslararası alanda ortak politikalar oluşturulması gereken konulardan biri haline gelmiştir.

Bu nedenlerle, sürdürülebilir bir kalkınma yaklaşımı içinde, ekonomik ve sosyal gelişimi destekleyecek, çevreyi en az düzeyde tahrip edecek, asgari miktar ve maliyette enerji tüketimi ve dolayısıyla arzı hedef alınmak durumundadır.

Enerji kaynakları, üretim ve tüketim aşamasında çevreyi olumsuz etkileyen özelliklere sahiptir. Çevresel sorunların giderilmesi ise önemli bir maliyet unsurudur. Küresel kirlenme uluslararası alanda ortak politikalar oluşturulması gereken konulardan biri haline gelmiştir.

Enerji üretim tesislerinin çevreye olan etkileri sadece ulusal boyutta kalmayıp, uluslararası düzeyde ele alınmaya başlanmıştır. Ülkeler, bilimsel araştırmalara dayanarak ve kamuoyundan gelen, gittikçe artan baskıları da dikkate alarak çevre korumaya yönelik standartlar, yönetmelikler ve yasal düzenlemeler geliştirmekte, uygulanmasını denetim altına almakta ve çevre korumaya yönelik mevzuatta belirtilen limit değerleri daha da zorlayıcı düzeylere çekmek üzere çalışmalar sürdürmektedirler.

Gerek ulusal düzeyde gerekse uluslararası düzeyde çevre korumaya yönelik denetimin artırılması, enerji üretim tesislerinde uygulanmakta olan çevre koruma teknolojilerinin geliştirilmesini zorunlu hale getirmiş, tüm enerji üretim tesisleri çevre korumaya yönelik kontrol sistemleriyle teçhiz edilmeye başlanmış bu da maliyetleri artırmıştır.

Fossil yakıtların yanması sonucu açığa çıkan CO2  ve SOgazlarının atmosferi etkilemesi,  CO2 gazlarının atmosferde sera etkisi yaratarak global ısınmaya neden olması ve SOve NO2 gazlarının neden olduğu asit yağmurları, gelişmiş ülkeleri iklim üzerine düşünmeye itmiş ve fosil yakıtların yakın bir gelecekte  tükenecek olması bu kaynaklardan daha itinalı yararlanılması gerektiği  gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Sera gazı etkisinin azaltılmasın için, yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanma gündeme gelmiştir.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzındaki payının artırılması ile iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarının azaltılmasının yanında  dışa bağımlılık, enerji arz güvenliğinin sağlanması, yerli kaynak kullanımı, yakıt maliyeti olmayan tesislerin kurulması, imalat sektörünün özellikle küçük ölçekte gelişmesinin sağlanması ve bunun sonucunda istihdam yaratılması, altyapının iyi kurulması halinde yenilenebilir elektrik enerjisi ihracatı yapılabilmesi gibi birçok konuda olumlu gelişme sağlanacaktır.

Ancak, bütün bu olumlu yanlarına karşın, yenilenebilir enerji kaynaklarının dünyadaki kullanımının kısıtlı olmasının başta ekonomik olmak üzere çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Bunlar;

  • Çevre korumaya yönelik maliyetlerin dikkate alınmaması yüzünden ekonomik açıdan pahalı kabul edilmeleri ve kredi ve finansman düzeneklerinin yetersiz olması,
  • İlk yatırım maliyetinin yüksek olması, bunu dengeleyecek yeterli kredi ve finansman düzeneklerinin bulunmaması,
  • Ulusal enerji plan ve politikalarında dikkate alınmamaları ve öncelik verilmemesi,
  • Geleneksel kaynakları destekleyen dolaylı ve dolaysız düzeneklerin bulunması,
  • Yasal ve yönetimsel düzenlemelerin yetersiz olması,
  • Teknolojiler hakkında, bunların ekonomik ve toplumsal yararları konusunda bilgi sahibi olunmaması
  • Teknoloji geliştirme konusunun gereğince desteklenmemesi,
  • Standartların gelişmemiş olması
  • Çoğu ülkede üretime yönelik altyapının bulunmaması

V-YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI İLE İLGİLİ MEVZUAT

Ülkemizde yenilenebilir enerji kaynaklara dayalı enerji üretim tesislerinin teşvik edilmesine ETKB’ce büyük önem verilmektedir. Bu amaçla, 4628 nolu Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında “elektrik enerjisi üretiminde çevresel etkiler nedeniyle yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını özendirmek amacıyla gerekli tedbirleri almak ve bu konuda teşvik uygulamaları için ilgili kurum ve kuruluşlar nezdinde girişimde bulunmak” görevi EPDK’ya verilmiştir.

EPDK tarafından hazırlanan ve 04-08-2002 tarih ve 24836 sayılı RG’de yayımlanan “Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’’ ve daha sonra Yönetmelikte yapılan değişiklikle, aşağıda belirtildiği üzere, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesislerinin tanımı yapılmış ve  yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesisi kurmak isteyen yatırımcılar için bazı teşvikler öngörülmüştür.

Tanımlar ve kısaltmalar ile ilgili Madde 4’e istinaden, Yenilenebilir Enerji Üretim Tesisleri “Rüzgar, güneş, jeotermal, dalga, gel-git, biyokütle, biyogaz ve hidrojen enerjisine dayalı üretim tesisleri ve  kurulu gücü 50 megavat (MW) ve altında olan nehir ve kanal tipi hidroelektrik üretim tesisleri ile rezervuar hacmi yüz milyon metre kübün veya rezervuar alanı onbeş kilometrekarenin altında olan hidroelektrik üretim tesisleri’’ olarak tanımlanmıştır.

Lisans bedelleri ile ilgili Madde 12’ye istinaden, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesisi kurmak üzere lisans almak için başvuruda bulunan tüzel kişilerden lisans alma bedelinin yüzde biri dışında kalan tutar tahsil edilmeyecektir.

Lisans bedelleri ile ilgili   Madde 12’ye  istinaden, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesisleri için ilgili lisanslara derç edilen tesis tamamlanma tarihini izleyen ilk sekiz yıl süresince yıllık lisans bedeli alınmayacaktır.

Sistem erişim ve sistem kullanım hakları ile ilgili Madde 38’e istinaden, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesislerine, TEİAŞ ve/veya dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından, sisteme bağlantı yapılmasında öncelik tanınacaktır.

Ulusal Yük Dağıtım Merkezi tarafından verilen yük alma ve yük atma talimatlarına uymak ile ilgili Madde 19 (b)’ye göre  “Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği uyarınca yük alma ve yük atma tekliflerinin Piyasa Mali Uzlaştırma Merkezi’ne zamanında verileceği ve Ulusal Yük Dağıtım Merkezi tarafından verilen yük alma ve yük atma talimatlarına uygun hareket edileceği (rezervuarı olmayan hidroelektrik üretim tesisleri ile rüzgar, güneş, gel-git ve dalga enerjisine dayalı üretim tesislerinin bu hükmün dışında tutulacağı)” belirtilmiştir.

Parakende satış lisansı ile ilgili Madde 30’a istinaden, parakende satış lisansı sahibi  tüzel kişilerce, serbest olmayan tüketicilere satış amacıyla yapılan elektrik enerjisi alımlarında , yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı bir üretim tesisinde üretilen elektik enerjisi satış fiyatı; TETAŞ’ın satış fiyatından daha düşük veya eşit olduğu ve daha ucuz bir başka tedarik kaynağı bulunmadığı takdirde, öncelikli olarak söz konusu yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesisinde üretilen elektrik enerjisini satın almakla yükümlüdür.

Bu kapsamda, Ülkemizin yaklaşık 10.000 MW olarak öngörülen  rüzgar potansiyelinin (ekonomik potansiyel)  % 40’ına  karşı gelecek şekilde, toplam kapasitesi 4000 MW  olan rüzgar santralları  için özel sektör tarafından Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna (EPDK)120 adet üretim lisansı başvurusunun yapıldığı tespit edilmiştir. Başvurular halen adı geçen kurum tarafından incelenmektedir.

Ayrıca, ülkemizin yaklaşık 765 MWe‘lık kanıtlanmış jeotermal potansiyelinin %2’sine karşı gelecek şekilde, biri Denizli/Sarayköy, diğeri Aydın/Salavatlı jeotermal sahasında olmak üzere kapasiteleri sırasıyla  5,5 MW ve 7,95 MW olan iki adet jeotermal santral için yine özel sektör tarafından Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na lisans başvurusu yapıldığı tespit edilmiştir. Başvurular halen adı geçen Kurum tarafından incelenmektedir.

VI-GENEL DEĞERLENDİRME

Ülkemizde ve dünyada yoğun olarak kullanılan enerji kaynakları fosil yakıtlardır.  Ancak yukarıda açıklandığı üzere rezerv durumuna baktığımızda bunların kısa sayılabilecek bir sürede tükenecek olması, yoğun kullanımın çevreye olumsuz etkileri ve alınan çevresel önlemlerin maliyetleri, toplumları temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelme eğilimine sokmuştur. Özellikle “sürdürülebilir kalkınma” deyimi ortaya çıktığından beri temiz ve yenilenebilir kaynaklara yönelme, giderek artan bir eğilim olma yoluna girmiştir. Çünkü, sürdürülebilir kalkınmanın temelinde, kaynakları koruma ve süreklilik ile çevre etkilerini en aza indirme yatmaktadır. Bu ise, temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları ile olabilecektir.

Yukarıda enerji kaynaklarımızın durumu, talepler ile enerji sektöründe yaşanan dışa bağımlılık  sıkıntılara değinilmiş ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın potansiyeli verilmiştir. Yenilenebilir enerji kaynakları, çevresel üstünlüklerinin yanında, sürdürülebilir kalkınma açısından önem taşıyan kırsal kalkınma, yeni iş olanakları yaratma ve kaynakların yerel kullanımı gibi özellikler taşımaktadır.

Sürdürülebilir bir kalkınma yaklaşımı içinde, ekonomik ve sosyal gelişimi destekleyecek, çevreyi en az düzeyde tahrip edecek, asgari miktar ve maliyette enerji tüketimi ve dolayısıyla arzı hedef alınmak durumundadır. Bu ise Bölüm II’de verdiğimiz yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin bir an önce değerlendirilmesinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Politikalarımız bu yönde geliştirilmektedir. Bu doğrultuda, karbon emisyonlarının azaltılması için yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi yönündeki araştırma çalışmaları desteklenmekte, başta rüzgar ve hidrolik  enerjileri olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı özendirilmektedir.

Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarının çeşitliliği ve potansiyeli bakımından zengin bir ülke olması, bu kaynakların ülkemiz için önemini büyük ölçüde artırmaktadır. Ancak enerji politikalarımız ve planlarımızda bu konuya gereken önemi vermeye henüz başlamıştır. Önümüzdeki yüzyılda ticari kullanımı artacak yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının ülkemizde de geliştirilebilmesi ve kullanımına ilişkin çalışmaları her türlü kaynak ve imkan kullanılarak hızlandırmak, özellikle jeotermal, güneş ve rüzgar enerjisi ile ilgili olarak araştırma ve geliştirme çalışmalarını teşvik etmek ve üreticilerin yatırım yapmalarını özendirmek, kolaylıklar ve teşvikler sağlamak önemlidir.

Ekonomik desteklerle yenilenebilir enerjilerin pazara girmesi sırasında karşılaştığı zorluklar azaltılmış olmakla birlikte yasal düzenlemelerde yenilenebilirlerin gelişiminde büyük önem taşımaktadır.

Bölüm V’de anlattığım mevcut mevzuattaki yenilenebilir enerji kaynaklarının durumu bunların piyasa paylarının artırılması için yeterli değildir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılarak, elektrik enerjisi üretilmesine verilen  teşvikler sadece lisans bedelinin düşürülmesi olarak görülmektedir. Ancak, bu konuda çalışmalara başlanılmıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin yasal mevzuat hazırlık çalışmaları kapsamında; Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü (EİEİ) ve Elektrik Üretim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü (EÜAŞ) tarafından oluşturulan Komisyon, ‘’Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu Tasarısı Taslağı” nı hazırlamış   ve bu taslağa ilişkin olarak ilgili Kuruluşlardan görüş alınmasını müteakiben Eylül 2003 tarihi itibariyle çalışmalarını tamamlamıştır. Bundan sonra söz konusu taslakla ilgili çalışmalar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) Hukuk Müşavirliği, Enerji İşleri Genel Müdürlüğü, EİEİ, DSİ, EÜAŞ, ve EPDK temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan komisyonca yürütülerek neticelendirilecektir.

Ayrıca, Dünya Bankası tarafında Hazine Müsteşarlığı’na  200 milyon ABD $’ı kredinin verilmesi ve bu kaynağın yeni piyasada yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesisi kuracak yatırımcılara kredi olarak verilmesine yönelik ön çalışmalar yapılmaktadır.

Enerji politikalarımızın verildiği Bölüm I’de beş ana başlıktan ikisi

  • Enerji talebinin karşılanmasında dışa bağımlılık oranı giderek artan ülkemizde enerji güvenliği için gerekli faaliyetlerin önceliklendirilmesi,
  • Enerji kaynaklarının değerlendirilmesi ve tüketilmesinde çevre ile etkileşimin dikkate alınarak sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde faaliyet gösterilmesi,

Yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen önemi göstermektedir. Fakat bunun için bir an önce yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili ülke politikasının net bir şekilde oluşturulması, oluşturulacak politikaya göre YEK’ten elektrik üretimi için hedefin belirlenmesi, belirlenen bu hedefe ulaşabilmek için  uygun teşvik mekanizmasının oluşturulması, yenilenebilir enerji kaynakları, fosil yakıtlara karşı korunmalı fakat kendi içinde rekabete açık olacak şekilde teşvik mekanizması geliştirilmelidir.

Leave a comment