Her geçen gün biraz daha küçülen bir dünyada yaşıyoruz. Globalleşme kavramıyla birlikte ülkeler gerçekte birbirlerine ne kadar bağımlı olduklarının farkına varıyorlar. Dünya bir bütün olarak küçülüyor fakat ülkeler de aynı oranda büyüyorlar ve gelişiyorlar. Gelişmenin ise en önemli göstergelerinden biri enerji tüketimidir. Ülkelerin enerji tüketimi, onların ekonomik ve sosyal kalkınma potansiyelinin bir göstergesidir.
Türkiye, bölgenin en hızlı kalkınma gösteren ülkelerinden biri olup, altyapısını tamamlayarak ekonomisini gelişmiş ülkelerle rekabet edebilecek düzeye getirmiştir. Ekonomideki bu gelişmenin bir sonucu olarak, elektrik enerjisi talebinde son yıllarda ortalama %8’lik bir artış gözlenmektedir.
Elektrik enerjisindeki talep artışını karşılayabilmek için yapılacak yatırımların düşük maliyette ve güvenli bir şekilde karşılanması gerekmektedir. Bunu teminen yatırımların kapasite, yer seçimi, zamanlama ve finansal açıdan iyi bir şekilde planlanarak uygulamaya konulmasına çalışılmaktadır.
Elektrik enerjisinin büyük ölçüde fosiller, doğal gaz, su, diğer yenilenebilir ve nükleer kaynaklardan elde edilen ikinci tip enerji olması nedeni ile elektrik enerjisinin gelişimi konusunda uygulanan politikalar, ülkemizin genel enerji politikalarıyla aynı çizgide yer almaktadır.
Bu politikalar çerçevesinde gerek yurt içi, gerekse ithal, tüm enerji kaynaklarının değerlendirilmesi, ülke çeşitlilik politikası ve ekonomik açıdan verimli olan ithal yakıt kaynakları, devlet ve özel sektör sermayesinin en etkili şekilde değerlendirilmesi, enerjinin verimli kullanılması, enerji ve ekoloji dengesinin korunması, nükleer güç teknolojisinin hızla geliştirilmesi, araştırmanın takviye edilmesi, proje geliştirilmesi ve uygulanması konularında çalışmalar sürdürülmektedir.

Türkiye’nin toplam kurulu gücü 1997 yılı sonu itibarı ile yaklaşık olarak 21.901MW’tır. Mevcut bu kapasitenin 11.794 MW’ı termik, 10.107 MW’ı hidroliktir.
Kişi başına düşen gayri safi elektrik tüketimi 1970 yılında 244 kWh düzeyinden 1997 sonunda 1.683 kWh’a yükselmiş olup, 1997 yılında toplam 105.3 milyar kWh elektrik tüketilmiştir.
Yakın geçmişte elde edilen verilerin dikkatli bir analizi yapıldığı taktirde elektrik enerjisindeki bu talep artışı 2000 yılında 134 milyar kWh, 2010 yılında 290 milyar kWh ve 2020 yılında 547 milyar kWh olacağı beklenmektedir.
Bu talep artışını karşılayabilmek için 2010 yılına kadar sisteme yaklaşık 45.000 MW’lık kapasite eklenmesi gerekmektedir. 2020 yılında ise bu ilave güç 87.700 MW civarında olacaktır. Bu ilave kapasitenin %13’ü linyit ve taş kömürü, %23’ü hidrolik, %8’i fuel-oil, %10’u ithal kömür, %11’i nükleer ve %35’i doğal gaz olacaktır.
2020 yılı sonunda toplam kurulu güç yaklaşık 109 MW’a ulaşacaktır. Bu kurulu gücün yakıt cinsine göre dağılımı ise %16’ı linyit ve taş kömürü, %28’i hidrolik, %7’si fuel-oil, %8’i ithal kömür, %9’u nükleer ve %32’si doğal gaz olacaktır.
Uzun vadede beklenen bu talep artışlarını karşılayabilmek için çok sayıda hidrolik santral, gaz, kömür ve linyit ile çalışan santraller ve nükleer santral yapımı planlanmaktadır. Planlanan bu enerji arz ve talep tahminleri doğrultusunda ortalama yılda 3500-4000 MW’lık bir kapasite artışına ihtiyaç bulunmaktadır. Bir diğer deyişle yıllık yaklaşık 3.5 milyar dolarlık bir yatırım demektir. İletim ve dağıtım sistemlerine de yapılacak ek yatırımlarla birlikte bu rakam yaklaşık 4.5 milyar dolara çıkmaktadır.
Genel olarak bu veriler yatırım tutarlarına çevrildiğinde santraller için yaklaşık 90 milyar dolar, yakıt alımı için 98 milyar dolar ve işletme bakım bedeli olarak da 23 milyar dolarlık bir pazar mevcuttur.
Arz ve talep dengesinin bu kadar güçlü olduğu ve bu kadar yatırım ihtiyacına sahip sektörde bu yatırımların devlet tarafından yapılması mümkün değildir. Bu nedenle, elektrik sektöründe özelleştirme ve yeniden yapılanma temel politika olarak benimsenerek, enerji yatırımlarında özel sektörün katkısının arttırılması sağlanmış ve özellikle de yabancı sermayeye açılmıştır.
Bu nedenle, elektrik sektörü için gerekli yasal düzenlemeleri yaparak, BOT, BO, TOOR ve otoprodüktör modelleri ile bu imkanlar sağlanmıştır. Bütün bu alternatif finansman projeleri devlet ve özel sektör ortaklığına dayanmaktadır. Tam olarak tanımlanmamış olmakla beraber, bu ifade devlet ve özel sektörün riskler ve sorumlulukları paylaşmasını içeren pek çok yapı ve kavramı kapsamaktadır.
BOT (Yap-İşlet-Devret) Modeli: Bu model yeni veya tamamlanmamış hidroelektrik projelerinde ve yeni termal santral projelerinde uygulanmaktadır. Özel şirket güç santralinin finansmanını sağlar, inşaatını tamamlar, işletir ve ürettiği enerjiyi sözleşme süresince devlet şirketi olan TEAŞ/TEDAŞ’a belirlenen tarifeye göre satar. Sözleşme süresi sonunda işletme hakkı devlete iade edilir. Bu modelde, mülkiyet özel şirkete değil, devlete aittir.
BOO (Yap-İşlet) Modeli: Bu model yeni termik santral projelerinde uygulanmıştır. Bu modelde özel şirket yeni bir termik santralin finansmanını sağlar, inşaatını gerçekleştirir ve üretilen enerjiyi belirlenen fiyattan TEAŞ’a satar. Bu modelde, mülkiyet özel şirkete aittir ve sözleşme süresince üretilen elektriği satmaya hakkı vardır.
TOOR (İşletme Hakkı Devri) Modeli: Bu modele göre devlete ait bir güç santralının işletme hakkı belirlenen bir süre için, belli bir ücret karşılığında bir özel şirkete devredilir. Üretilen enerji belirlenen bir fiyata göre TEAŞ’a satılır.
TOOR-D (Dağıtımda İşletme Haklarının Devri) Modeli: Bu modele göre belli bir bölgenin dağıtım şebekesinin işletme hakkı belirli bir süre için, sözleşmeyle belirlenen bir ücret karşılığında özel şirkete devredilir. Şirket elektriği tüketicilere belirlenen bir fiyattan satmak ve elektriği TEAŞ’tan almakla yükümlüdür. Sözleşme ücreti önceden belirlenir. İşletmeci maliyet ve karı kapsayacak bir ücret için ihaleye girer.
Otoprodüktör Modeli: Türkiye’de sanayiciler kendi enerji ihtiyaçlarını karşılamak için otoprodüktör santralleri inşa ediyorlar. Şu anda, faaliyette bulunan 39 otoprodüktör santralinin toplam kapasiteleri 885 MW’a ulaşmış bulunuyor. Yıllık enerji üretimleri ise, 6.7 milyar kWh’tir. 1,235 MW kapasiteli ve 8.5 milyar kWh/yıllık elektrik üretimi sağlayacak şekilde otoprodüktör inşa etmek üzere 48 şirketle de gereken formaliteler tamamlanmış ve sözleşmeler imzalanmış bulunmaktadır. Bunların yanı sıra 51 şirket daha, toplam 1746 MW’lık kapasite ve 13 milyar kWh/yıllık üretim hacmi sağlayacak şekilde otoprodüktör inşa etmek için baş vuruda bulunmuşlardır. Otoprodüktör işletmecilerinin kısa sürede kendini amorti ettiği, kısa vadede ünite başına en düşük maliyeti olduğu, en yüksek verimliliği sağladığı ve çevre açısından en güvenli olduğu için, genellikle doğal gaz kullanan santralleri tercih ettiklerini belirtmek gerekmektedir. Ancak, kısa vadede, Türkiye’nin gaz yetersizliği problemi, şu anda inşaatları ve planlamaları sürmekte olan büyük sayıdaki otoprodüktör projesini riske sokacağa benziyor. Bu konu özellikle küçük ve orta ölçekli güç projeleri için bir risk unsuru oluşturmaktadır.
Ülkenin artan elektrik talebini kontrol edebilmek ve komşu ülkelerle ilişkiler kurmak ve geliştirmek açısından güç sistemleri arasındaki uluslararası bağlantılar özel öneme haizdir.
Türkiye elektrik enerji sistemlerinin enterkonnekte sistemlere bağlanması hususunda komşu ülkelerle pek çok projeler yürütmektedir. Ancak, artan elektrik enerji talebini karşılayabilmenin bir yöntemi olarak da kabul edilen elektrik enerji sistemlerinin enterkonneksiyonu ve enerji alışverişi konusunda başka projelere de ihtiyaç duymaktadır. Bunun için komşu ülkelerle enterkonnekter sistem organizasyonuna başlamak için gerekli imkanlar mevcuttur.
Uluslararası elektrik enerjisi enterkonnekte sisteminin yatırım ve işletme maliyetlerinden ve güç üretiminden sağlanacak kazanca, direk etkisi vardır. Ayrıca, katılan ülkelerin ekonomik, sosyal ve politik gelişmeleri üzerinde de olumlu etkisi olmaktadır.

Enerji sektörü ile ilgilenen şirketler için Türkiye piyasasında, enerji santrallerinin planlamasının, geliştirilmesinin, inşaatının ve işletilmesinin her aşamasında sayısız imkan mevcuttur. Yakın bir gelecekte Türkiye’de büyük sayıda otoprodüktör projeleri başlatacaktır ve bunları TOOR sözleşmeleri ve buna benzer modeller ile özel sektöre ihale edecektir. Bunların pek çoğunun tecrübeli planlamacılara, erken safhalarda finansmana, güç üretiminde kullanılan malzemelere ve bunlara bağlı servislere ihtiyaçları olacaktır.

Enerji sektörüne çok daha geniş imkanlar sağlayacak olan uzun vadeli büyük projelerin yanı sıra, küçük ve orta vadeli imkanlar da dinamik ve çabuk büyüyen bir piyasa oluşturmaktadır. Son üç yıldır, Türkiye’de oto- ve kojenerasyon güç sektöründeki malzeme ve servis piyasası her yıl ikiye katlanmaktadır, ve 1998’de de bu ilerlemenin devam etmesi beklenmektedir. 1995’de toplam piyasa hacmi 33 milyon dolardı ve bunun 28 milyon doları ithalat ile karşılanmıştı. 1996’da bu hacim 60 milyon dolar oldu ve 50 milyon doları ithalat ile karşılandı. 1997’de ise, bu rakam 130 milyon dolara ulaştı ve bunun 110 milyon doları ithalattı. 1998 ve 1999’da bu piyasa hacminin her yıl %15 daha artması beklenmektedir.

Bunun yanı sıra, bölge ülkeleri arasında elektrik üretim, iletim ve dağıtım konularında teknoloji transferi ve verimlilik konularında iş birliği sağlanarak yatırım imkanları genişletilmelidir. Ayrıca, elektrik sektöründe mevcut altyapının modernleştirilmesi, rehabilite edilmesi ve geliştirilmesi konularında da iş birliği sağlanmalıdır. Bu büyüyen piyasanın yükünü kaldırabilmek, yabancı sermayenin akışını kolaylaştırmak ve gerekli iş birlikteliğini sağlamak için, ihtiyaç duyulan, yasal düzenlemelerin yapılması yönünde çalışmalar yürütülmektedir.

Temel amacımız, ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınmasını sağlayacak güvenilir, rekabete açık, sağlam ve karlı enerji yatırımlarını gerçekleştirmektir. Bütün bu şartları sağlayabilecek girişimcilerin çok uzakta olmadığını bilmek güzel bir şeydir.

Leave a comment